20090919

onbirkırkdört.

hey. gecenin geç saatlerine kadar uyanık kaldım. ve bu kitabı bitirdim sonunda. hayatımda okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi ve baş kahraman kesinlikle değişikti. bana biraz kendimi hatırlattı. geçmişiyle bir derdi var adamın. ama öyle herkesin düşündüğü gibi değil. geçmişinde kalmak istiyor.


aklında sürekli, geçmişinde çok mutlu olduğu anılar var ve bunları özleyip duruyor. büyük anlar değil, babasının arabasını ilk gördüğü an, üniversitede döneminde; sırasında otururken pencereden bakışı ve yağan karı seyredişi, bunun gibi şeyler işte. küçük, önemsiz gibi görünen detaylar. bir hap var, bu hapı alıp istediği ana geri dönebiliyor. mem. geçmişini tekrar tekrar yaşıyor. sırasında oturup saatlerce kar tanelerinin düşüşünü izliyor. mutlu hisettiği anlara dönüyor..


bi yerde, bazı anılarımı çok özlediğimden bahseden bir yazı yazmıştım. benim de mem'im olsa, o anlara dönebilmeyi çok isterdim. mesela, annemle yaşadığımız dönemlere. benim evde yalnız kaldığım, onun için makarna yaptığım ve o işten geldiğinde beraber oturup yediğimiz o güne. ilkokula, saçma sapan bir oyun oynarken düşüp dizimi parçaladığım o ana. dizim kanarken yaşadığımın farkına varmıştım, şimdi pek sık olmuyor bu. ya da, annemin karnına. kökten çözüm.


kitap bittiğinde, tavana baktım ve elimde olmadan yaşamanın aslında ne kadar anlamsız olduğunu düşündüm. Win, yani baş karakter, otoyolun kenarında dikilip kendini yola atmaya karar verdiğinde, bunun şaşırtıcı derecede kolay olduğunu görmüştü. Bir adım daha - ve ölüsün! Öylece durdu, hipnotize olmuşcasına ve o adımı atsa neler olacağını düşündü. Tam adımı atıyordu ki, kurtarıldı. Bazen siz neden yaşamanız gerektiğini bilmeseniz de, bir sürü neden bulabilen bi insan çıkar ve tutar sizi. O anda kızabilirsiniz. Ama bence böyle birine sahip olduğumuz için şanslı olduğumuzu kabul etmeliyiz.


Böyle işte. Anıkolik bitti ve sıradaki kitap, Albert Camus'den. Bi kaç gün boyunca, zamanım varken iliklerime kadar okuma kararındayım. Okumak. Bu arada başka bi yazıda bahsedecektim bundan ama kitaplarla ilgili bi yazı olmuşken hazır, bunu da söyleyeyim. Cep kitabı şeklinde tabir edilen, yeni, ufaltılmış boyutlardaki o kitaplardan hiç hoşlanmadığımı söylemek zorundayım. Çünkü kitaplarla ilgili yapılan değişikliklerden hiç bir zaman hoşlanmadım. e-book, cep kitabı ve bunun gibi şeyler. her şey son hızla değişirken, kitaplar hiç değişmesin, hep aynı kalsın istiyorum. Bir yüzyıl sonra, insanların bizim şu anda elimizde tuttuğumuz kitapları birbirlerine anlatıp, bir zamanlar böyle böyle okunurmuş, inanabiliyor musunuz? demelerini ve sonra, artık kitap sayılan, ellerinde tuttukları çipleri enselerine yerleştirmelerini istemiyorum.


Dokunmayın kitaplarımıza. Değiştirmeyin.

20090915

yirmiüçellialtı.

blogger, üzüyorsun beni blogger.
bunu böyle bilesin.

20090913

yirmibirellibir.

bacaklarımın üşümesinden de anlaşılacağı üzere, evde boxerla gezdiğim o şen günler, o güzel günler sona erdi.

çok üzülüyorum.

yirmibirotuzdört~mimgeliverdi.

1. sizi ödüllendirene teşekkür edin.
~Howdy ho00, Gia.

2. sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın.
http://yuruyenmerdiven.blogspot.com/

3. ödülün logosunu yayınlayın.














4. yedi yaratıcı bloggerı ödüllendirin.
nasıl da üşeniyorum bilsen.. aman tamam.

5.linkleeeer;

7. kendiniz hakkında yedi ilginç şey yazın.
  • bazen oje yerim.
  • bir sürü defter alır, sonra da onları kullanmaya kıyamam. sonra hepsini birden kullanmaya başlar, karışırım. günlük, çizim, ıvır ve de zıvır.
  • deviantart'a bağımlıyım sanırım.
  • okullar açılmasın diye boğaz köprüsünü ellerimin üzerinde yürüyerek geçebilirim. bu hareketi elbette ki yapacak kabiliyete sahip değilim. keşke olsam.
  • kelly green ve turkuaza ölürüm.
  • alışveriş yapmayı işime gelince severim, işime gelince sevmem.
  • heroes başlasın diye geçen her saniyeyi sayıyorum.

ondokuzoniki.

popmundo'yu sikeyim.
tamam mı?

oldu mu?

ondokuzsıfırdört.



2006, Almanya.

onyediotuzsekiz.

-aksi takdirde bağırsaklarını söker, güneşte kuruturum.


TNT, coştun yine..

20090911

yirmielliyedi.

And the first time ever I lay with you,
I felt your heart so close to mine.
And I know our joy would fill the earth,
And last till the end of time, my love.

yirmielliiki.

bi saattir falan, sadece johnny cash dinliyorum ve çok ayrı kafalardayım.

20090910

yirmiikisıfıriki.


Cause if I have to die tonight
I'd rather be with you
Cut the parachute before the dive
Baby don't you cry
You have to bring me down
We had some fun before we hit the ground

fotoğaf, benim.

20090909

sıfırdokuzsıfırdokuzikibindokuz. yirmiikielli.

bugün 09092009. Ve tam bir tek sayı aşığı olan benim için, inanılmaz güzel bir şey. o 2 biraz bozuyor. ama sadece biraz. olsun.

hayatımın değişmeye başladığını hissediyorum. daha mutluyum şu son günlerde. fotoğraf çekiyorum, yazıyorum. semih'e yazılar yazıyorum bir sürü, günün her dakikasında. onun okumak için öldüğü ama bi süre daha okuyamayacağı yazılar. sonra kendime de bir şeyler yazıyorum.

yağmur yağıyor hep. bunu seviyorum. sinestezimi tetikliyor ve hava hep güzel kokuyor. ayrıca ıslanmayı seviyorum.

evet.
hayatım her nasılsa daha da iyiye gidiyor.
aşk sanırım.

but of all these friends and lovers
there is no one compares with you
and these memories lose their meaning
when i think of love as something new

20090905

yirmibirellidokuz.


..

yirmibirkırk.


ah işte istediğim tam olarak buydu, biraz yağmur.
bugün de yağsaydı...

onikikırkaltı-şimdiyedi.

babam erken kalkıp bana acaip bi kahvaltı hazırladı bugün.
bana yemek hazırlayın, köleniz olıyım.
olmam da neyse. kendinizi bana bi öğün daha yemek hazırlarken bulursunuz.

semih'e duyuru: aynı performans senden de beklenmektedir. .bua

sıfırbironsekiz.

sen gidersin, denklem düşer, ben aşk olduğumu ağlarım
bir kelebek konduğu yerde bir mayın olduğunu anlar.
ben dünyaya karşı durmak ile meşhurum
olma. yokluğun bulunmama lacivert lavlar akıtır.

20090904

yirmiellidört.

yalnız bu sefer de beni yıkarsan, ne hale gelirim artık bilmiyorum bilmiyorum, baba.

o yüzden kendimi kaptırmamam en iyisi.

yirmiotuzdokuz.


sevdim bunu.

20090903

yirmiotuzbeş.

bizi bugün dersanede bi sınıfa kapattılar. önümüze matematik testi silsilesi yığdılar. bunu çözmeden de çıkmayın dediler. sınav gibi değildi. gayet serbesttik, hani dolanıp birlikte çözüyorduk, hocaya soruyorduk, geyik falan yapıyorduk bilmemne. ama bu iş 5 saat sürdü. ve son 15 dakikada biz şu haldeydik;

+...
-...
+ahauhauhuahskahsa
-ajkshdkjashdakjh

birbirimize bakıp bakıp gülüyorduk, tek kelime bile etmememize rağmen. sıyırmıştık yani. öyle böyle değil, yerlere yatıyorduk.

sabah 8:30'da girdiğin dersaneden akşam 17:30'da çıkarsan böyle olur işte.
süre dolduğunda ne yaptık söyliyim mi?

kitapları çantamıza bile koymadan, kucakladığımız gibi koşarak uzaklaştık.
ben bi de zafer çığlığı attım.

20090902

onbeşkırkyedi.

ayakkabılarını kapımın önünde görmeyi istiyorum
çünkü bu,
seni seviyorumun içine nal salmak demektir
ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur.
oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
ve gitmen beni dile indirger sevgilim.