20100503

so, tell me i am reckless.

ingilizcede çok sevdiğim 3 kelime var. mosquito, reckless ve spectacle. altın üçleme.
inanılmaz can sıkıntıları içerisindeyim, içimden geldiği gibi, aklıma ne geliyorsa yazacağım. haziran ayı yaklaştıkça içime sıkıntılar basıyor, açıklayamıyorum.

yaz gelsin, izmir'e gideyim, tamam çok istiyorum, ama farklı işte. değişen çok şey var. bi kere, en son izmir'e gidişim mükemmeldi.

en yakın arkadaşımla taksim'de sabahın köründe buluşmuş, gloria jeans'de mükemmel bi kahvaltı etmiştik. ve oraya beni geçirmek için gelmişti sadece. ardından, resmen mutluluktan uçarak havaş'a binmiş, soluğu abiha gökçen'de almıştım.

ve ardından, İzmir. sevgilimi görüşüm, alsancak'ın her santimetrekaresini dolaşmak, onun evi, skid row, say hello to heaven ve diğerleri. yapılan, ama yemediğimiz yemekler, şunlar, bunlar.

bu yaz, beni kimse uğurlamayacak havaalanına. izmir'den karşılayan da olmayacak. hiç bir şey bıraktığım gibi değil, çoğunluğu da benim suçum denilebilir aslında. hayat gerçekten garip. en yakın arkadaşım bana tekmeyi koydu, bense sevgilimden ayrıldım. duygular neden bu kadar sıklıkla değişiyor acaba?

herneyse. iki gündür aerosmith, beatles ve lou reed'den başka bir şey dinlemez oldum. yine altın üçleme. yemek yemek istemiyorum hiç, sanırım corn flakes ile beslenen bir organizmaya dönüştüm. başım ağrıyor şu anda.

odama çıkıp ders çalışmam gerekli. sümkürüp duruyorum, nasıl bu kadar sık hasta olmayı başarıyorum acaba? sesim de kısıldı gibi.. sanırım artık kimse okumuyor burayı. evden ayrıldıktan yıllar sonra, çocukluk odama dönmüş gibi hissediyorum.

burayı seviyorum, benim için çok değerli. hayatım burada yatıyor, eski yazıları okumalıyım bir ara, ama bunun bende yaratacağı etkiyi tahmin ettiğimden, yapmayayım diyorum.

öyle.

Hiç yorum yok: