20090725

~On The Edge

Dün bi haftadır beklediğim bi filmi izledim ben.

Bi hafta kadar önce, televizyondan yükselen Don't Cry melodisiyle, "şş noluyo olm?" şeklinde yerimden sıçrayıp, bunun TNT'de bi filmin reklamı olduğunu öğrenmiştim. On the Edge'in. Filmin konusuna bi baktım. İntihara meyilli gençler ve yaşamları. Tamam, dedim. İzlerim ben bunu. Ve o andan itibaren kıpraşmaya başladım. Ya kaçırırsam? Biliyorum çünkü, tam bi hafta var. Kesin unuturum. Alarm kurayım dedim, alarm kurmayı unutmuşum o derece.

Neyse bu çırpınışlarla cumayı ettim. Saat 20:49'da, evet çok net hatırlıyorum, televizyondan bi takım sesler yükseldi yine. Hani TNT reklama girerken bi melodi çalıyor ya, o işte. "Hassiktir!" diyerek kucağımda lap top, fırladım. "FİLM VARDI LAAAAN!" Saate baktım ve o andaki rahatlamamı anlatamam. Hani böyle, bi milyar kaybedip (yok deve) sonra da onu tekrar bulmuşum gibi. (ebeni namı)(bok bulurdum)

Film 21:15'de başlıyodu. Benim bilgisayarda mailler, blog, deviantart ve twitter'dan oluşan bir kontrol etme listem vardı ve millet çılgın gibi yazı yazmış, okunacak milyon şey vardı. Ve yemek yememiştim. Bi tabak pilav yerim hemen diye düşündüm. Ama bilgisayarı bırakamadım bi türlü. Bi pilavı ne kadar zamanda yiyebilirim diye hesaplamaya giriştim. Bi dakika? Tamam, beş. Kalk, pilavı koy? Eeaah.

Boşverdim. Buzdolabından battal bol çilekli boy kaptım, ki 500g, yani yarım kilo etmekteydi. Onu kaptığım gibi çatı katına yollandım, TNT'yi açtım ve yatağa kuruldum. Merdivenlerden çıkarken çığlık çığlığa, "FİLM İZLİYORUM ELLEMEYİN BENİİİEEAAAH" şeklinde höykürmeyi ihmal etmedim.

Ve film başladı. Daha ilk saniyeden ne kadar sıra dışı bir film olduğu belliydi.

*knock knock knock*
Yea, he's still dead.

Ayrıntıya girmek istemiyorum, ama mükemmel bir filmdi. Müzikleri de öyle. Ve beni en çok etkileyen, sanırım orada gördüğüm ilişkinin şok edici bir biçimde tanıdık olmasıydı.

Jonathan: You wanna know the truth? If it's a matter of life and death between people like you and me, then I want to outlive you. And I want to see what happens to you. 'Cause I like ya.
Rachael: I don't know.
Jonathan: What if we are still together in a year?
Rachael: Would we be?
Jonathan: I can see it happening.
Rachael: I don't know. So do you think you love me?
Jonathan: I know I love you.

İlk cümle. İnanılmaz.
Ve o doktorun hüzünlü bakışları. Çok da önemli bi rolü olmamasına rağmen, bu kadar akılda kalıcı olması, bu kadar hüzünlü bakması.. Mükemmel bir oyunculuğa sahipti ve rolüne tam oturan bir tipi vardı..

"
I don't want to die, I just don't want to be alive."

mosquitoqueen

1 yorum:

Semih Saymalı dedi ki...

Jonathan Jackson'a daha çok benziyorum. :(